Aganta Burina Burinata

Bu hafta sonu, tatilimi perşembe gününden başlatarak Bodrum’a geldim. Bu satırları size oradan yazıyorum. “Bu mevsimde ne işin var?” derseniz eğer; “Dört mevsim düzenli olarak geliyorum” diye cevap verebilirim. Yazlıkçı değilim, yerlisi de değilim, arafta kalmış bir Bodrum aşıklısıyım. Belki de birçoğunuz gibi…

Aşağıdaki fotoğrafı da biraz önce sizin için çektim. Tatlı bir kahvaltı sofrasındaydık, yanımda sevdiklerim, sade kahveler önümüzde, üzerimizde ılık kış güneşi. Ve elbette buna benzer bir yazımız olacaktı sizinle, sadece bu kadar erken olmasını planlamamıştım. Ama madem şimdi buradayım bence tam da sırası. Aganta Burina Burinata hanımlar beyler!

Hissiyat

Sığınak gibi, mutluluğun kaynağı gibi burası benim için ve hep ama hep “En sonunda yaşam burada yeniden başlayacak” gibi hissediyorum. Belki bir gün benim de kapımda, penceremde mavinin en güzeli, çatımda begonvilin binbir rengi olacak. Bilemiyorum, sadece hissediyorum.

Hangi ruh haliyle gelirsem geleyim Yokuşbaşı’nı gördüğüm anda beni kucaklayan ikinci evim Bodrum. Yollarını yürürken hafiflemiş, koylarında yüzerken susuzluğumu giderir gibi hissedebildiğim, arkamda bıraktığım her vedada içimdeki bir parçayı da burada bırakıp gider gibi hissettiğim yer burası. Bir kara parçasından fazlası benim için. Neden böyle hissettiğimi tam olarak açıklayamam. Görüp gezdiğim onlarca yer içinde neden burası benim için bu kadar özel, bu kadar tanıdık bilmiyorum. Bazı insanlara karşı hissedilen tanıdıklık gibi. İlk tanıştığın anda hissettiğin o “40 yıllık tanışıklık” duygusu gibi bu sahil kasabasıyla aramdaki ilişki.

Peki neden Aganta Burina Burinata?

Küçük yaşlarımdan itibaren, önce annemin babamın minik kızıyken onların ellerinden tutarak gelip gittim Bodrum’a. 18 yaşımda onlara baş kaldıran bir ergen olarak arkadaşlarımla ilk “yalnız” tatilimi elbette yine Bodrum’da yaptım. Aradan zaman geçti, iş güç sabibi oldum “Hayat yordu şekerim!” diyerek kafa dinleme havalarıyla bir müddet sokaklarında tek başıma dolaştım. Ama şu ara en keyifli dönemindeyim bu geliş gidişlerin. Dostlarımla, sevdiklerimle hakkını vere vere yaşıyorum.

Yaz aylarında koylarını tek tek gezerek, deniz kenarındaki masalarda “en kötü günümüz böyle olsun” diyerek ve güneşi en güzel batıracağımız koyun, tepenin hesabını yaparak çalıyoruz hayattan. Kış geldi mi kah evlerimizde şömine başında, kah bir sokak arası meyhanesinde takılarak ve elbette gördüğümüz ilk güneş kırıntısında hemen t-shirtle oturmaya heveslenerek yaşıyoruz Bodrum’u.

İstediğimiz tek şey çok sevdiğimiz bu yarımadanın içinde birarada olmak, iki lafın belini kırmak, dertleşmek, gülmek, özlem gidermek. Mutlu olmak, mutlu etmek. İşte tam da bu yüzden Aganta Burina Burinata!

Ve ayrıca dün sürgün yeri olan ve üzerindeki mahkumu bile kendisine aşık eden bu kara parçasına ben gönlümü kaptırmışım çok mu? Cevat Şakir haklı hanımlar beyler, işte bu yüzden dönüp dolaşıp geldiğim yer hep burası oluyor:

Yokuş başına geldiğinde Bodrum’u göreceksin
Sanma ki geldiğin gibi gideceksin
Senden öncekiler de böyleydiler
Akıllarını Bodrum’da bırakıp gittiler

– Halikarnas Balıkçısı, Cevat Şakir

Not: Eğer siz de benim gibi yukarıda bulunan yelkenli fotoğrafındaki illüstrasyona bayıldıysanız daha fazlasını görmek için NeoHomoSapien‘i takip edebilirsiniz. 

En derin sevgilerimle,
Seda Çağlayan

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s