Deniz kenarında büyüdüm ben. O zamanlar Anadolu yakasında henüz sahil yolu falan yok. Önü iskele ve kumsal olan evimiz Göztepe’de. Şimdiki İstanbul’da hayal edilemeyecek bir lüks. Ben mini mini bir kız çocuğuyum. Havalar ısınmaya başlayınca anneler ve çocuklar hep iskelede. Yaz manzaraları hep böyle bizim orada.
Kopuş
Sonra mevsim dönüyor, kış geliyor. Evimizin çok ama çok büyük camları var. Çok iyi hatırlıyorum. Özellikle yağmur yağdı mı ben hep pencere kenarında. Uzun uzun oturup seyrediyorum. Uzun uzun uzaklara bakıyorum. Dilimde hep aynı şarkı; “Yağmur yağıyor, seller akıyor, arap kızı camdan bakıyor.” Aynen benim gibi. Bu arada yaşım 4 falan. Bu uzun yıllar böyle devam ediyor, ta ki evimizin önünde sahil yolu inşaatı başlayana dek. O inşaatla birlikte babam; “Bu inşaatı kafamız kaldırmaz,” diyor ve biz de Suadiye’deki evimize geçiyoruz.
Deniz Kenarında
Yıllar geçiyor, büyüyorum. Huyum suyum değişiyor, birçok şey değişiyor ama benim denizle aramdaki ilişki hiç değişmiyor. Hâlâ yağmur yağdığı zaman evimin penceresinden denize bakmayı seviyorum, deniz kenarında olmayan ama uzaktan da olsan denizi görebilen evimin pencerelerinden. Hâlâ kafam bozuk olduğu zaman deniz kenarında alıyorum soluğu. Sanki bir tek orada rahatlayabiliyorum. Yanımda biri varmış yokmuş, hiç önemli değil, hatta olmasa daha bile iyi belki. Hâlâ uzun uzun bakıyorum. Çocukluk alışkanlığım bugün artık ruhumu dinginleştirmenin bir yolu benim için. Ve elbette en çok deniz kenarında kurulan bir sofrada sevdiklerimle iki kadeh atıp iki lafın belini kırmayı seviyorum. Uzun uzun sohbet etmeyi ve hatta gecenin sonuna doğru denizden gelen nemin saçımı bozmasını bile seviyorum.
Suyun Üzerinde Olmak
Kenarında bu kadar mutlu olduğum bu büyük su birikintilerinin üzerinde olmak da benim için mutluluk sebebi. İster bilmem kaç direkli tekne olsun, ister balıkçı sandalı, inanın hiç fark etmiyor. Gece suyun üzerine vuran yakamozu, suyun üzerinde hafif hafif sallanan teknede uykuya dalmayı, gecenin zifiri karanlığında gökyüzüne saçılmış minik elmaslar gibi parlayan yıldızları yaşamak ömrüme ömür katıyor.
Asıl Mesele
Yazın kapımızı çaldığı ama bir türlü içeri girmediği şu günlerde yaptığım bu tasvirden sonra şu an karada olduğum için inanın yüreğim burkuluyor. Benim bu arsız yüreğim de ne kolay burkuluyor! Sevdiği, istediği her şey her an kavuşması imkanlı olsun istiyor. Büyümüyor. 4 yaşında evinin penceresinden yağmuru seyreden kız çocuğu, belki çok klişe gelecek size ama gerçekten yerli yerinde duruyor. Ben de büyümesin diye gözünün içine bakarken onu denizlerle kandırıyorum.
Aslında bütün mesele bu…
En derin sevgilerimle…
Seda Çağlayan