Kadın

Çok düşündüm. “Kadın” yazacaktım ama kadını nasıl yazacaktım? Nasıl bir pencereden bakarak yazacaktım? Günler geçti. Bir karara varamadım. Kafamda bir giriş cümlesi bile kuramadım. Herhalde kadın denen varlık hakkında hiçbir şey bilmiyordum ben! Sonunda dedim ki “Otur kağıdın kalemin başına, her zamanki gibi, içinden nasıl gelirse öyle yaz.”

Anladım ki giriş cümlesini yazamamamın sebebi neyle giriş yaparsam yapayım karşısında ve hatta yanında büyük bir zıtlık olacak olması. Bu yazının bir kısmı sanıyorum size yazmaya çalıştığım o “ümit veren” yazılardan olamayacak. Bunu söylemek bile üzdü beni.

Etiketli Kadın

Kadınsan hayat bazen gerçekten zor. Bunu size çok iyi şartlarda yetişmiş ve özel hayatında hiçbir şekilde psikolojik ya da fiziksel şiddete maruz kalmamış biri olarak yazıyorum. Fiziksel şiddete hayatımın hiçbir döneminde uğramadım çok şükür ama psikolojik şiddetin de fiziksel şiddet kadar ağır olduğu gerçeğiyle hayatımın devam eden dönemlerinde, öğrenciliğimden itibaren zaman zaman yüzleşmek zorunda kaldım. Bilemiyorum, belki de izleri daha bile derin. En az “cennetten çıkan” dayak kadar zor olabiliyor taşıması kapanmayan “dil yarası”nı.

Üstelik “Kadınsan hayat bazen gerçekten zor,” diye başlayan paragrafı “Psikolojik şiddetin kralını kadınlardan görmedik mi?!” diye isyan ederek devam ettirmek zorunda kalıyor olmam da ayrı bir trajedi. Elbette erkekler de taç giymeyi hak edecek kadar iyi performans sergilediler benim süregelen yaşantımda ama kadından gelen çelme insanı daha bir kırıyor. Kadınlar da erkekler de etiketlemeye çok meraklı. İnsanın –dikkat edin, insanın diyorum, kadının değil- bireysel özgürlüklerini ahlâksızlık olarak değerlendirmeye bayılan ve bunu çoğu kez kıskançlığından yapan bir toplumda var olmaya çalışmak gerçekten çelik gibi sinir, mangal gibi yürek gerektiriyor. Başa dönüyorum, kadınsan hayat gerçekten bazen çok zor olabiliyor. Hayatın can suyu olan aşkı yaşamak da…

Nasihat

Çok güzel bir evlilik içinde mutlu bir hayatı olan annemin beni ilkokul çağlarımdan itibaren, “Üniversite okuyacaksın, yüksek lisans yapacaksın, kendi paranı kazanmaya başlayacaksın, kimsenin parasına, evine, hayatına muhtaç olmayacaksın, tek başına ayakta duracaksın,” şeklinde işlemelerinin yanında bir de benim okumayı neredeyse yeni öğrenen bir çocuk olarak evimizin kütüphanesinde bulunan Duygu Asena’nın “Kadının Adı Yok” kitabını okumamla beraber bir daha sökülüp atılamayacak olan o düşüncelerin ilk tohumları zihnime, ruhuma atılmış oldu.

Bu ülkede kadın olmak madem zordu, ona göre gardımı alacaktım. Bir kere psikolojik olarak çok güçlü olacaktım, kralı gelse yıkamayacaktı; benim aklım, sağduyum, mantığım beni sindirmeye çalışan herkesin sağından geçip, solundan kaçıp topu 90’a takmaya yetecekti. Öyle de oldu. Kralı gelse gücü bana yetmedi. Ayrıca çok iyi bir eğitim almam gerekiyordu ve üstelik bir de istediğim branşın eğitimini almam gerekiyordu ki hayatımın geri kalanı ızdırap olmasın. Onu da hallettim. Ve bir de ayakları yere basan, beni mutlu eden, beni güzel yaşatacak bir iş sahibi olmam gerekiyordu. Çok çalıştım. Gerçekten gece gündüz çalıştım. Sonunda hayal ettiğim noktaya giden yola girmeyi neredeyse başardım. Bence henüz yapmak istediklerimin yarısını gerçekleştirdim ve daha gidecek çok yolum var ama “Mutlu musun?” derseniz, kesinlikle tersini söyleyemem. Mutluyum evet. Sevdiğim bir hayatım var benim, hep de öyle oldu. Ara ara hezeyanlarım oldu elbet, yolunda gitmeyen şeyler, ne yaparsam yapayım olduramadıklarım oldu. Ama yine de tek çocuk olmanın verdiği avantajla ben en olmaz durumlarda bile kendi oyun bahçemi kurmayı başardım.

Minnet ve Teşekkür

Bugün, yolun başındayken kurduğu hayalleri büyük ölçüde gerçekleştirmiş ve üzerine koymaya devam ederek ilerleyen mutlu bir kadın olarak yaşıyorum hayatı. Bunun için ilk önce beni bu kafayla yetiştiren anneme, sonra onun yanında benim de arkamda her zaman dağ gibi duran babama huzurlarınızda teşekkürü borç bilirim. Bana aşıladıkları en en en önemli özellik sanırım özgüvenimdi, o da dağları aşmama yetti kız başıma.

Dilek

Sanılmasın ki içinde bulunduğum konfor gözümü kör, kulağımı sağır etti. Okuduğum ve ana haber bültenlerinde izlediğim her kadın cinayeti kalbimi dağladı. Bazılarını aylarca rüyalarımda gördüm. Suç oranı düşük muhitlerde bile gece geç saatlerde hissettiğim tedirginliği hiçbir zaman üzerimden atamadım. Gerçekten bunların yaşanmadığı bir dünya hayal ediyorum. Sadece kadınlar için değil. Aslında önce çocuklar ve sonra da kadın erkek ayırmadan herkes için. Yaşam hakkının, insanca yaşamanın cinsiyeti, dili, dini, ırkı yok. Kim bilir, belki bir gün…

Sevgilerimle,
Seda Çağlayan

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s