Sürpriz bir gece yaşanıyordu.
Kız elindeki balon kadehten bir yudum, diğer elindeki sigaradan bir nefes daha almıştı. Ne kadar çok sigara içmişti bu akşam! Ve karşısında oturan, nicedir görmediği, göremediği ama buna rağmen hiçbir mimiğini, sesini, ellerini, kahkahasını, bakışını unutmadığını fark ettiği adamın ağızından dökülen “Seni seviyorum” cümlesini anlamaya çalışıyordu. Şu an gerçekten yaşanıyor muydu? Gerçekten o masada karşılıklı mı oturuyorlardı? Ve bu adam bu kızı gerçekten seviyordu, öyle mi? Bunca zaman sonra hem de. Bunca zaman sonra… Bunca zaman onu tersine inandırmaya uğraştıktan sonra.
Derin sohbet
Neredeyse 2 yıldır aklından bir gün bile çıkaramadığı tüm soruların cevaplarını teker teker alıyordu kız sonunda. İtirazsız, istisnasız, en şeffaf biçimde anlatıyordu erkek. Laf oyunu olmadan. Acı veren detayları dahi atlamadan. Zaman zaman akmaya meyleden göz yaşlarını saklayarak, zaman zaman isyan ederek, zaman zaman hak vererek, zaman zaman şefkatle ve çoğu zaman da engel olamadığı şekilde aşkla izledi kız karşısında oturan ve ona zorlanarak da olsa kendi gerçeklerini anlatan adamı.
Yaklaşık 3,5 saat sürdü bu hesaplaşmayla karışık itiraflarla dolu gece. Hem büyük bir rahatlama yaşıyordu ikisi de hem de bir burukluk vardı içlerinde. Hangisinin daha baskın olduğunu o kadar şaraptan sonra ayırt edebilmek mümkün değildi. Karşılıklı üzüldükleri, şaşırdıkları ve psikolojik olarak zorlandıkları anların çok olduğu bir geceydi. Ama kesinlikle değerdi! Bu sürpriz ziyaretin hissettirdiği mutluluk yaşanan her bir zor dakikaya değerdi!
Aslında hiç ayrılmamışlardı.
Böyle bir geceyi yaşamak için çok uzun süre beklemişlerdi. Uzun zaman birbirlerinden habersiz, birbirlerini görmeden ama diğerini düşünerek ve içten içe diğerinin de kendisinden vaz geçmediğini bilerek, hissederek, fiziksel olarak uzak ama ruhen ve kalben yakın, büyük bir yoksunluk içinde yaşamışlardı. Ve işte artık bitmişti. Bundan sonra yaşanacak hiçbir zorluk geride bıraktıkları bu süreç kadar zor olamazdı. Aslında hiç ayrılmamışlardı.
Asla “asla” deme.
Gerçek sevgi böyle bir şeydi. Yaşanan tüm acılara, saçmalıklara, sapmalara ve hatalara rağmen her şeyi affedebilecek kadar güçlüydü. Bunun böyle olduğunu anlayabilmek için demek ki tüm bu tecrübeleri, bu büyük yoksunlukları yaşamak gerekiyordu. Bir zamanlar “asla” ile başlayan o keskin cümleleri bol keseden savuran insanlar sevginin üzerlerine serptiği ve tüm hücrelerine işleyen o görünmez tozla karşısındakini anlayabilmeye çalışan, egolarını toprağın altına gömen ve kendinden çok karşısındakini düşünebilen insanlara dönüşebiliyorlardı. Alışkanlıklarının tersine, hayatı geleceği sorgulamadan, ağır planlar yapmadan yaşamanın aslında büyük bir felaket olmayacağına ikna olabiliyorlardı. Hepsinden önemlisi, mutlu olabilme şansını yakalayabiliyorlardı. Onların başına gelen de tam olarak buydu.
Ve onlar o gece beraber hiç unutulmayacak bir hikaye yazmışlardı kendileri için. Biri Marstı, diğeri Venüs. Venüs aralarındaki bu ince mevzuyu iki-üç cümle ile özetledi:
Venüs – Beni bu gece öperken kalbime dokundun. Ben artık söylediklerine ya da söylemediklerine o kadar da takılmıyorum. Bana ne hissettirdiğin benim için daha önemli Mars. Seninle birlikteyken hissettiklerimi hiçbir şeye değişmem… Seni seviyorum…
Not: Kapanış cümlelerimde bana ilham olan canım arkadaşım Didem Elif‘e ve kendi illüstrasyonunu benim için yeniden yorumlayıp bu hikayede kullanılmak üzere bana hediye eden Ezgi Caymaz‘a çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle
Seda Çağlayan