Hep Karanlık
Öyle zamanlar vardır, hepimiz biliriz; hep karanlık, sanki güneş bir daha hiç doğmayacak. Ama geçer. Emin olun geçer. Siz de biliyorsunuz. Yangın diner. Közü kalır. O da zamana karşı koyamaz sonunda elinizde sadece kül kalır. Siz bile şaşırırsınız.
Ve melankoli
Yine de hep bir hüzün ve melankoli kalır gizliden gizliye kalbinizin kenarında. Gülüşünüzün hemen ucunda. Öyle güzel yerleştirmiştir ki kendini oraya, bir ağız dolusu gülemezsiniz. Ne kadar baksam da bir türlü göremediğim gülerken ağlayan meşhur Mona Lisa ifadesinin can bulmuş hâli gibi gezer durursunuz hayatın içinde. Ne aynalardan memnun olabilirsiniz ne de fotoğraflardan. O yarım gülüşün diğer yarısı bir başkasının dudaklarında kalmışken ne kadar isteseniz de kendinizi bir türlü beğenemezsiniz.
Yoksun Sen
Herkes etrafınızda fır döner, arar sorar, yüzünüzün bir aydınlığına, bir tebessümünüze kurban olur da siz kafanızın içindeki o saplantılı fikirden kurtulamazsınız. Her şey tam, hatta fazla fazlayken hayatınızda cümleler yine de hep aynı biter tüm kalabalığa inat: Yoksun sen!
Canım Sıkılıyor Canım
Günlük rutinlerle meşgul ettiğiniz bedeniniz ve beyninizle günün sonunda en yorgun halinizle evinizin en tatlı köşesinde şöyle derin bir oh çekmek ister içiniz. Olan biteni tüm yorgunluğunuza rağmen heyecan içinde gözlerinin içine bakıp anlatmak, iki akıl almak, karşınızdakinin muhtemel muhalif haliyle mücadele edip sonunu kahkahalara bağlamak. Yapamayınca zihninizde belirip dudaklarınızdan dökülemeyen cümlelerin sonunu “canım sıkılıyor canım, gözlerinle olmayınca” ya bağlar günü kapatırsınız.
Mor Menekşe
Bir mor menekşe kadar narin, bir rüzgâra kapılıp gidebileceğini düşündüğünüz ruhunuzun aslında ne kadar da güçlü olduğunu işte böyle böyle anlarsınız. O sert rüzgârlarla yavaş yavaş farklı bir şekle bürünürsünüz. İçinizde o mor menekşe, dışınızda sert bir kabukla adımlamaya devam edersiniz yolu. Çünkü hayat tam olarak böyle bir şeydir, büyüdükçe öğrenirsiniz. Öğretirler.
Seni Seviyorum
Ama insanoğlu Âdem’den beri aynı, hep aynı! Tüm öğretilere, tüm yaşanmışlıklara, hayal kırıklıklarına rağmen geçmişi unutur. Hayattan keyif almanın başka yolunu bilmez çünkü. Ve elbette o kabuğu tekrar kırmak için gelen kişiye yeniden izin verir. İçindeki mor menekşeyi göstermenin, yeniden seni seviyorum demenin hevesi ve heyecanıyla yanıp tutuşur. Sonra bir gün o el o menekşeyi olduğu yerden söker, alır ve gider. Öylece kalakalırsınız.
Alınma Ağlıyorsam
Günler günleri kovalar, haftalar aylara bağlar ve ardınızda kalır yıllar. Orta yaşın üzerinde, belki de sonlara yaklaşmışken elinde mor menekşeyle çıka gelir hayatınızın rengini sizden çalan. Derin derin bakar. Gözleriyle söylediklerinin üzerine cümleler katar. Tüm kızgınlığınıza rağmen, yıllarca o sert kabukla baş başa yaşamaya alışmış olan iç sesiniz küçük bir cıvıltıyla fısıldar: Alınma ağlıyorsam, sevinmez miyim gelişine, geç de olsa sonunda döndün ya!
Tutamıyorum Kendimi
Ve yeniden doğar güneş, geride bıraktığınız siyah ışıklara inat önünüzdeki yeni hayatın gökkuşağına bulanmış renklerine karşı koyamaz, olabilecek tüm muhtemel aksiliklere inat bir kez daha aşkın karşısında tutamazsınız kendinizi. Biraz kırgın ama yine de sevgiyle karşılar sevdiğinizi, birlikte aslında hep olmak istediğiniz o yere yelken açarsınız.
Gurbette Akşam
Maviliklere bulanmıştır gurbette akşam. Karşınızda sevdiğiniz, sofranızda buz beyazı kadehler, başucunuzda rayihası havaya karışmış hanımelleri ve yüzünüzde sevdiğinizin dudaklarından aldığınız tamamlanmış gülüşünüzle yeniden başlarsınız yaşamaya.
Senin İçin
Çünkü hayat böyle bir şeydir. Hep öyle yarım devam edecek zannederken “Senin için geldim” diyen sevgiliyle yeniden başlar.
Öğrenirsiniz.
Öğretirler…
∼∼∼
Bu akşam eve geldiğimde hafta sonu satın aldığım, Kayahan’ın ilk kez 1989 yılında yayınlanmış olan Siyah Işıklar albümünün plağını koydum pikabıma. Bir kadeh de kırmızı şarap. Sonra L koltuğun uzun kenarına kurulup açtım bilgisayarımı. Ne yazacağımı hiç bilmeden. Bazen böyle oluyor. Ne yazacağımı hiç bilmeden oturuyorum klavyenin başına. Bu gece de öyle bir geceydi. İlk şarkı devam ederken parmaklarım çalışmaya başladı. Gemilerle yarışan yunuslar gibi parmaklarım da şarkılarla yarışırcasına dolaştı klavyenin üzerinde. Ve bir nefeste çıktı biraz önce okuduklarınız. Tüm ergenlik dönemi hikâyelerimizin arka plan şarkıları olan bu şarkılar sarmaşık gibi aklımdan geçen düşüncelerle iç içe geçerek bana bu akşam böyle bir hediye verdi.
Ve büyük usta Kayahan. Daima aşk adamı olan kıymetli bestekâr, söz yazarı, şarkıcı Kayahan. Meğer şarkıları içime ne güzel tohumlar ekmiş. Kaybettiğimiz zaman arkasından şöyle yazmıştım:
Arabaya bindim, radyoyu açtım.
Bir Kayahan şarkısı… Normal, bugünlerde zaten hep çalıyorlar.
Sonra hemen ardından ikincisi…
Ve sen, göz yaşlarımdasın.
Seninle aşık olmak ne güzeldi…
Ve hatta aşk acısı çekmek bile…
Bundan sonra da böyle olacak, yine senin şarkılarınla.
3 Nisan 2015/İstanbul.
Ve gerçekten de öyle oldu. Hâlâ öyle olduğu için o plağı satın aldım.
Umarım o da ardında bıraktıklarını görebiliyordur.
En derin sevgilerimle,
Seda Çağlayan