Kendini Kandırma

Birine alttan alta derdini anlatmaya çalışmak ya da alttan alta bile anlatamayıp tamamen içinde tutmak ne zordur. Hepiniz bilirsiniz. İnsan olan her canlının maruz kaldığı psikolojik bir sıkışmışlık hali.

Biriktirmeyin

Bazen eşiniz olur. Bazen sevgiliniz. Bazen sevdiğiniz. Bazen patronunuz, bazen öğretmeniniz, bazen can dostunuz, bazen anne-babanız. Kimine saygıdan bir şey diyemezsiniz, kimine ya giderse kimine de ya kırılırsa diye korkudan. Siz bir şey demezsiniz, onlar da bir şey bilmez. Öyle yaşar gidersiniz. Söyleyemedikçe de birikir içinizde. Şişersiniz. Ve bir gün bir şekilde çıkar dışarı, kırılan bir fay gibi. Beklenmedik bir anda, beklenmedik bir şiddetle. Oysa ara ara söylemiş olsaydınız keşke. Şimdi böyle paramparça olmazdı her şey.

Hem doğruluk, hem cesaret

Kendini saklamak, kendini kendine saklayan kimseden başka kimseye zarar vermez. Zarar vermez ama çocukların bile anlayabileceği şekilde söylemem gerekirse tam manasıyla da “kandırıkçılık” olur. Hem kendine hem de muhatabına karşı.

Kendine “zaman” borcun olmasın

Hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya devam eden kişi, bunu karşısındaki üzülmesin, gitmesin, kızmasın diye yapıyor olsa bile sonunda faturası daha ağır çıkacak olan kandırma eylemine imza atıyordur aslında. Biliyordur da böyle olduğunu. Ama işte gerçekleri söylemek kolay olmadığı gibi bazen de kişinin işine gelmez; “Kim uğraşacak şimdi?! Bombayı patlattığın anda bozulacak düzeni yeniden kim kuracak, en iyisi susmak.”

“Ey patron, şu tavrından hiç hoşlanmıyorum” yeni iş arayışı, “Ey sevgilim, seni artık çekici bulmuyorum” yeni sevgili arayışı, “Ey kocam/karım, artık seninle yaşamak istemiyorum” yeni hayat inşası, “Ey babacım, keçi gibi inatçısın ve beni çok yoruyorsun” muadili yok vb.

Söyleyin hadi. Söyleyemiyorsunuz değil mi? Söylemek lazım ama. İnanın. Sonucu ne olursa olsun. Usulünce söylemek lazım. Sustuğunuz müddetçe hem kendinize hem de karşınızdakine haksızlık ve saygısızlık yapmış oluyorsunuz. Ve birlikte zaman kaybediyorsunuz.

Vaziyet ümitsizse tek çare zaten konuşmak

Şöyle gibi bir his uyandırıyor bende konuşmayan insanlar: Yani karşısındakinden o kadar ümidi yok ki, onu anlayabileceğine, duygusal ve psikolojik olarak birbirlerine hiç yaklaşamayacaklarına, bir orta yol bulamayacaklarına o kadar inanıyor ki, o yüzden konuşmaya değer de bulmuyor, nasıl olsa değişen bir şey olmayacak. Doğrudur belki de. Zaman zaman doğrudur. Ama zaten vaziyet bu vaziyetse kesinlikle konuşup o ilişkinin şekline göre ya bitirmek ya da evirmek gerekir. Sonuçta yine konuşmak lazım yani. Sizin konuşmaktan imtina ettiğiniz o konu günün birinde karşınızdaki kişi tarafından fark edildiğinde, “Sen beni aptal yerine koydun bunca zaman” cümlesiyle size geri dönebilir. Niyetiniz hiç öyle olmamış olsa bile. Hoş belki de öyledir. Belki de kandırıyorsunuzdur. O zaman bir şey diyemem. Susun tabi. Böyle bir durumda tek dileğim karşınızdaki insanın size karşı çabuk uyanması olabilir.

Kendini Kandırma

Kendinize saklamayın. Kendinizi de karşınızdakileri de kandırmayın. Konu dijital bir derginin bir köşesinde sıkışıp kalmayacak kadar ciddi. Bunu düşünmekten ve uygulamaktan kaçmayın.

En derin sevgilerimle.

Seda Çağlayan

“Kendini Kandırma” için bir yorum

  1. Ne güzel bir mesaj kaygısı. Bu yazıyı ve düşündürdüklerini çok sevdim. Kendi içine bakmayan çok insan var, bazen durum öyle umutsuzdur ki terbiyenden, insan denen varlığın nice doğru örneklerine saygından susarsın, bazense aslında kendine yediremediğinden. Algı yönetmeyi hayatta kalma biçimi edinmiş kişiler bizim gibilere uzak olsun diyelim. Öpüyorum.

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s