İki haftadır sizi zorladım farkındayım. Ama sizin de kaderiniz buymuş. Yani beni okuyanların. Ben ne hissediyorsam mecbur siz de hissedeceksiniz. Çünkü böyle, ben ancak bu şekilde yazabiliyorum. Kendimi örtbas ettiğim zaman yazdıklarım beni tatmin etmiyor. Böyle bitter tadında, yarı acı yarı tatlı idare edeceğiz beraber. Bugün de hoş geldiniz.
Bilinçaltımı kapatalım mı?
Bugün, sevdiğim ve birlikte yaşamaya alıştığım herkesten uzak geçirdiğim 26. gündeyim. Yavaş yavaş su kaynatmaya başladı ruhum. Rüyalar görüyorum. Hani o çok canlı olan rüyalar var ya, onlardan. Annemi, babamı, yakın arkadaşlarımı, uzakta olan başkalarını. Bir de çok sık tekrarlanmaya başladı. Bilinçaltımın bir off düğmesi olsaydı, keşke olsaydı şu ara; epey rahat ederdim. Her sabah yatakta gözlerimi hayal kırıklığı ile açıyorum; “Rüyaymış!”
Herkesle telefonla konuşuyorum, sabahtan akşama kadar telefona bıt bıt WhatsApp, Instagram mesajları düşüyor, görüntülü konuşuyoruz vs. ama yok, kesmiyor. Benim gibi sevdiklerine dokunamadan, sarılamadan duramayan bir insan için süreç epey zorlayıcı olmaya başladı. Hayat damarlarımdan biri kesilmiş gibi hissediyorum.
Akşamlar
Gün bir şekilde geçiyor. Çalışıyorum tüm gün. Uyanırken hissettiğim hayal kırıklığını üzerimden atıyorum. Bir de prensip edindim, mutlaka üzerime düzgün bir şeyler giyiyorum, makyaj yapıyorum falan. Moralimi yüksek tutuyorum bir şekilde. Ama akşam olunca zorlanıyorum. Benim hayat rutinimde iş çıkışı genellikle sevdiğim birilerini görmek vardır.
Haftada birkaç kez, bir sofra başında iki lafın belini kırarız. Bazen çay-kahve, bazen içki içerken günün, günlerin kritiğini yaparız. Bunu yaşayamamak beni epeyce eksik hissettiriyor. O yüzden akşamları kendimi biraz daha düşük hissediyorum sanırım. Beyaz camın arkasından yapılan sohbetler beni kesmiyor.
Rakıya gel
Bugün de o günlerden biri. Şimdi mesela bir sofra başında olsaydık fena mı olurdu? Nasıl özledim. Şöyle uzun uzun dertleşseydik. Belki bir kutlama için bir arada olsaydık. Ara ara ağlasaydık, ara ara gülseydik. Kadehler kalkıp, bir de yavaşça masaya değdikten sonra kim bilir kimlerin şerefine içilseydi. Fena mı olurdu?
Ah Zeki!
Uzun uzun dalıp Zeki şarkıları dinleyip, gücümüz yettiğince söyleseydik. Şu ara benim sürekli dilimde olan “Şimdi Uzaklardasın“dan girip, “Sen Kimseyi Sevemezsin“den çıksaydık. Saatler geçtikçe telefonları birbirimize emanet edecek kafaya gelseydik. Eskisi gibi.
Fena mı olurdu?
Biliyorum bugünler geçecek. Yeniden bir arada olacağız. Elbet sabredeceğiz ve elbet gelecek günleri hayal edeceğiz, bu işten böyle çıkacağız ama o günler gelene dek diyeceğim o ki;
Şimdi uzaklardasın,
Gönül hicranla doldu.
Hiç ayrılamam derken,
Kavuşmak hayal oldu.
En derin sevgilerimle,
Seda Çağlayan