16 Ocak 2015. İnsan doğduğu günden beri tanıdığı, sevdiği, yakın olduğu birini kaybedince gerçekten çok büyük yoksunluk hissediyor. Kendisi reklam kokan hareketlerden hoşlanmayan, sade ve ağır bir beyefendi olduğundan ismini vermeden yazıyorum. “Çok sevdiğimiz aile büyüğümüz” diye tanıtabilirim.
Nev-i şahsına münhasır
Tanıdığım en kendine has insanlardan biriydi gerçekten. Bir tarafı aşırı ciddi, daima alçak tondan, ağır cümlelerle konuşan bir karakteri sergilerken diğer yanı çok çok neşeli, aşırı girişken, insanları şakalarıyla gülmekten yerlere yatıran, kahkahalarıyla kulaklara neşe saçan bir adamı yaşatırdı. Başarılı iş adamı, iyi koca, ilgili baba, çok çok iyi dost…
Bir insanı böyle bir paragrafla anlatmak elbette ki büyük haksızlık ve hiç yeterli değil, ben sadece aklınızda çok genel de olsa bir resim belirebilsin diye ufak ip uçları vermiş oldum size aslında.
Erken ayrılık
O benim için hep büyük destekti. Şahsen maddi bir bağım olmasa da manevi olarak her zaman büyük güvenceydi. Babasını kaybetme endişesini bünyesinde yüksek dozda yaşayan bir kız çocuğu olarak onun hep babamdan sonra bizi bırakıp gideceğini ve o zor günlerde ona sığınabileceğimi düşünürdüm. Ama işte o bizi düşündüğümden çok daha erken bırakıp gitti.
Çocukluk anılarımda
Çocukluk anılarımın çok büyük kısmında hep beraberiz. Yazlıklarda, kışlıklarda, uzun sofralarda, akşam gün batımlarında, yatılı misafirliklerde, Tuzla-İstanbul git gellerinde, yılbaşı gecelerinde, bazen de babamdan almak için karın ağrısı çektiğim izinlerde benim arkamda.
Sohbet ziyaretleri
Ondan ayrılalı 6 sene oldu. Kaybettiğimiz günden beri her fırsatını bulduğumda ziyaretine gidiyorum. Oturuyorum, bir sigara yakıyorum sonra başlıyorum konuşmaya. “Başıma şu geldi, bu geldi, sen oralardan görüyorsundur, bana akıl ver, rüyama gir bir şey yap” diyorum. Rahatlatıyor bu beni. Bir de benim gibi yakınlarını kaybetmekten çok korkan biri için sık sık ona gitmek belki de bu korkumu daha yaşanır hale getiriyor. Yani artık mezarlıklardan eskisi kadar korkmuyorum. Fiziksel korku değil, yani karanlıkta bile girerim oralara, sorun değil. Benimki orada birini bırakıp çıkmak zorunda olma korkusu. Onun kaybıyla yavaş yavaş buna da alışıyorum galiba. Sanıyorum bana babalığını son kez ama belki de kafamdaki, ruhumdaki en büyük soruna yardımcı olarak yapıyor. Umarım o da benim, bizim, geride bıraktıklarının onu hala ne kadar düşündüğünü, andığını, özlediğini hissedebiliyordur… Işıklar içinde olsun…
İnsanın ailesinin yanı sıra bir de böyle güvendiği bir limanının olması ne iyi oluyor değil mi çocukken? Benim de anneannem öyleydi. Kaybettiğimiz bütün sevdiklerimiz ışıklar içinde uyusunlar. Bizler onlarla bu kıymetli zamanları geçirebildiğimiz, onlarla unutulmaz anıları paylaştığımız için şanslıyız.
Kalemine sağlık arkadaşım 🧡
BeğenBeğen